30 Mart 2014 Pazar

Kocan Kadar Konuş Bitti..



Sayfa Sayısı: 220
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: DEX



"Türkiyede kadınların DNAlarına kodlanmış olan evlenme saplantısı, ne yazık ki bizim ailede daha yoğun. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalır, bize bu evlenme saplantısı kalmış. Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş atasözü, anneannem Peykerin lafıdır. Yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem.

Sözün özü, kocan varsa varsın, yoksa da geçmiş olsun. Hele ki bir de 30una gelip de bekâr kaldıysan bu dünyada yatacak yerin yok!"

Evli misin?
Ya nişanlı?
Sevgilin var mı?
O da mı yok!
Yaş kaç?
Hmm. Anlaşıldı.

Sen en iyisi bu kitabı bir oku. Yalnız değilsin Türk kızı! Senden çok var -ay bunu da yanlış anlayıp trip atarsın sen şimdi. Yok, öyle demek istemedik. Ailen, çevren, eşin-dostun-arkadaşınkankan, hepsi evlilik lafı ediyor değil mi? Ama zor iş.

Koca bulmak ÇOK zor iş arkadaş…



Kız kardeşim D&R a gitmişken ablama yeni çıkanlardan alayım demiş sağ olsun ve aldığı kitaplardan biri de bu kitap olmuş.

Dex’in çıkardığı ilk Türk yazar Şebnem Burcuoğlu.

Bu yüzden de biraz dikkatimi çekmedi değil. Hem kitap öyle kalın bir şey de değil ince.

 Hemen okunuyor.

Efsun 30 yaşında ve hala evlenenemiş ailesinin evde kaldığını başına kalkıp durduğu ana karakterimiz.

Ailesi İzmir’li ve malum ailedeki tüm kızlar çok güzel ama Efsun hariç.
Kardeşlerinden tut kuzenine kadar ailedeki herkes koca bulma derdindeyken Efsun’un tek derdi kitaplarıdır.

Hatta Sabahattin Ali’de en iyi dostu ve sırdaşıdır.
Efsun bir gün kız kardeşinin arkadaşlarıyla eğlenmeye karar verir ve Reina’ya giderler.

Efsun tam hayatımın en berbat günü diye düşünmek üzereyken hayatının aşkı Sinan’la karşılaşır ve işte olaylar tam burada başlar

İlk başlarda yazarın kullandığı dile gıcık olmadım desem yalan olur

Günlük hayatta kullanılan kalıpları mesela Yek yeaaa falan kitapta da kullanması garibime gitti.

Ama okudukça ve kitap sizi sardıkça yer yer kahkaha hatta çoğunlukla yazarın kullandığı dilden dolayı öğretmenler odasında okurken herkes bana deli mi bu diye bakarken güldüğüm oldu :)

Özellikle Hayrican ve Sortaçlı Reina muhabbetine :)

Anneanne Peyker’e bayıldığımı da belirtmeden geçemeyeceğim.

İkinci kitapta Efsun ve Sinan’ı çok merak ediyorum. 

Hani benim çerezlik dediğim kitaplar var ya bu da tam onlardan bir tanesi.




28 Mart 2014 Cuma

Kitap Kardeşleri İle Blog Turları 3. Gün | Beynimdeki Yangın | Yazarımızla Söyleşi



Blog turumuz devam ederken yazarımız Susannah Cahalan'ı daha yakından tanımak ister misiniz?










Soru: Bu kitabı yazmak için neyden ilham aldınız?

Susannah: New York Posttaki editörüm gazete için bir makale yazmak için beni ikna etti. Diğer editör de doktorumun sunumu esnasında bana eşlik etti. Bu editörüm sunum sonrasında başıma gelen bu olayın olağanüstü olduğunu ve bunu mutlaka yazmam gerektiğini söyledi. Aynı fikirdeydik ve ondan sonra ki Salı günü makaleyi yazmak için start verdim. Sadece Cumaya kadar sürem vardı. Yazmak hem başıma gelenleri tekrar hatırlamamı sağladı hem de makalenin yayınlanmasından sonra aldığım geri dönütler de hikayemin daha fazlasını daha fazla kişiye ulaştırmam gerektiğini gösterdi.



Soru: Bu dönemde kimler size destek oldu?

Sussanah:Annem, babam ve erkek arkadaşım Stephen. Ama özellikle annem. Hastalığımın ilk dönemlerinde alkol nedenli oldukları söylediklerinde annem bunu asla kabul etmedi. Hayır bir cevap değildi onun için ve doktorların benim için kullandıkları tüm tıbbi terimleri eve gelince tek tek araştırdı. Bu konuda gerçekten çok şanslıyım.



Soru: kitabınız okuyucuya ne gibi mesajlar vermeyi amaçlıyor?

Susannah: Aslında bir değil bir çok mesaj var vermek istediğim : bir kere beyaz önlük içindeki laboratuar çalışanlarının her dediğine inanmayın. Merak edin, araştırın, sorular sorun ve her zaman ikinci bir seçenek olup olmadığını sormaktan çekinmeyin. Bir başka önemli konuda beyni anlamanın ne kadar zor ve uzun bir yoldan geçtiği. Beni en çok zorlayan ve yoran bu oldu. Ama hastalığımdan sonra Tıp Bilimi ile istenirse her sorunu çözebileceğini gördüm.




Soru: Kitabı yazarken zorlandığınız bölümler oldu mu?

Susannah : 3.bölüm yani iyileşmeye başladığım bölümü yazmak benim için gerçekten zordu. İlk iki bölümde yaşananları tam olarak hatırlamadığım için sanki bir başkasını yazıyormuşum gibi hissettim ama 3.bölümde her anı resmen yeniden yaşadım ve bu beni bazı zamanlarda objektif olma konusunda zorladı. Buna rağmen yazmaktan en gurur duyduğum bölüm de buydu.




Soru : Bir sonraki kitabınızda neyi anlatmayı düşünüyorsunuz?

Susannah : Henüz plan yapmadım ama doktorlarımla görüşüp benimle aynı durumda olan insanlar için neler yapabilirim ya da neler yazabilirim bunları araştıracağım.

Videosunu izlemek için :




Tur Takvimimiz 

26.03 | Kitap Prensesi– Ön Okuma
26.03 | Kitap Kurdu Böjük - Yorum
27.03 | Colored Books – Alıntılar
27.03 | Okuma Köşem - Yorum
28.03 | Kitap Kurdu Böjük – Yazarla Söyleşi
28.03 | Kitap Prensesi – Yorum
29.03 | Sanat Nehri - Karakter Analizi
29.03 | Colored Books- Yorum
30.03 | Okuma Köşem - Yazarımızı Tanıyalım
30.03 | Sanat Nehri-Yorum

Kitabı kazanan 2 şanslı kişiden biri olmak için buraya












26 Mart 2014 Çarşamba

Kitap Kardeşleri İle Blog Turları-Beynimdeki Yangın Kitabı 2 Kişiye Hediye

 
 
Kitap Kardeşleri İle Blog Turları-Beynimdeki Yangın Kitabı 2 Kişiye Hediye. Tek yapmanız gereken aşağıdaki şartları yerine getirmek ve blogları takip ettiğiniz kullanıcı adıyla mailinizi yoruma yazmak. Çekiliş 31 Martta sona erecektir
 
Çekilişe katılmak için tık tık

Kitap Kardeşleri ile Blog Turları-Beynimdeki Yangın | Yorum


Unutmanın varlığı asla kanıtlanmamıştır. Tek bildiğimiz, bazı şeylerin 

istediğimiz zaman aklımıza gelmediğidir.

Friedrich Nietzsche


Sayfa Sayısı: 376
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Yabancı

Dünyada nadir görülen ve tanı koymanın çok zor olduğu bir hastalıkla savaşan gazeteci Susannah Cahalan, Beynimdeki Yangında kendi öyküsünü kaleme alıyor. Delirmenin ve unutmanın yaşamında boşluklar oluşturduğu Cahalan, bu boşluğu doldurmak için okurlarla birlikte geçmişinin peşine düşüyor.

"Başlangıçta yalnızca karanlık ve sessizlik vardı.Gözlerim açık mı? Merhaba? Ağzımı mı oynatıyorum ya da bu soruyu yöneltecek biri mi var, emin olamıyorum. Hiçbir şey göremeyeceğim kadar karanlık. Gözlerimi kırpıyorum, bir kez daha kırpıyorum ve bir kez daha. Karın boşluğumda kötü bir şey olacağına dair bir his var. Biliyorum."






Beynimdeki Yangın; çabuk okunan, merak uyandıran, sürükleyici ve

 önemli bir kitap. 



Dr. Mehmet Öz



Gazeteci Susannah Cahalan kolundaki tahta kurusu ısırıklarından çok rahatsız olur ve bunu paranoya yapmaya başlar.

İşler ilk olarak tahta kurusu ısırıklarıyla başlar ama Susannah zamanla baş dönmeleri, mide bulantıları ve göz kararmaları da yaşamaya başlar ama başlarda çok önemsemez.

Hatta bunun nedeninin kullandığı doğum kontrol bandından olduğunu düşünür ve kadın doğum doktorunu arar.

Kadın doğum doktoru nöroloğa görünmesini ister Susannah’ın, bu arada sol kolunda uyuşma başlayan Susannah’ın test sonuçlarında hiçbir sorun çıkmaz.

Ta ki sevgilisi Stephen’ın kollarında nöbet geçirene kadar.


Kitabı ilk elime aldığımda gerçek bir hikaye olması kesinlikle benim için bir artı puandı elbette.

Kitabı okumaya Cuma günü başladım ve Pazar günü olmadan bitirdim o kadar sürükleyici ki elimden bırakamadım. 

Okurken bir çok yerde Susannah’a üzüldüğümü belirtmem lazım.

Açıkcası bu tarz kitaplar çok ilgimi çekmezdi ama yazar kitabı o kadar güzel hikayeleştirmiş ki okurken bir çok tıp terimi ile karşılaşsam da hiç sıkılmadım.

Yazar önsözünde belirttiği gibi bir çok şeyi hatırlamıyor özellikle de hastaneye yattığı andan itibaren ama babasının tuttuğu günlükler sayesinde kitapta bu bölümleri de okuyabiliyorsunuz.

İsmi geçen doktorları da tek tek araştırdım Google’dan ve kitabı okurken canlandırmada daha etkili oldu diyebilirim :)

Özellikle kitabın sonunda yazarın başına gelen aynı hastalıktan muzdarip çocuğu olan Nesrin Şahin’den bahsedilmesi de dikkatimi çekti.


Eğer siz de henüz alıp almamakta kararsızsanız sıkılmadan okuyacağınız bu kitap kesinlikle tavsiyedir :)

Teşekkürler Yabancı Yayınları 





Tur Takvimimiz 

26.03 | Kitap Prensesi– Ön Okuma
26.03 | Kitap Kurdu Böjük - Yorum
27.03 | Colored Books – Alıntılar
27.03 | Okuma Köşem - Yorum
28.03 | Kitap Kurdu Böjük – Yazarla Söyleşi
28.03 | Kitap Prensesi – Yorum
29.03 | Sanat Nehri - Karakter Analizi
29.03 | Colored Books- Yorum
30.03 | Okuma Köşem - Yazarımızı Tanıyalım

30.03 | Sanat Nehri-Yorum




21 Mart 2014 Cuma

Erol Çelik-Ağlatan Bitti..



Sayfa Sayısı: 380
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Avrupa Yakası Yayınları

Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir.

Fenerin ışığı söndüğünde, lanet köyü sarar.

Cadı dokundu, kara adamlar ağlamaya başladı.

Buradaki hiçbir kötülük sahipsiz değildir.

Kan ve barut kokuyordu ağlayan meyhanenin içi.

Bir cadı ölür, yeni bir cadı doğar, bunu hiç kimse engelleyemez.

Ağlamak, öfkelenmekten daha ucuz olmalıydı.

Bir kadın yalvarıyorsa, korktuğu için yalvarır ve akıllı bir erkek,

hiç bir şeyden korkmaz.

"Heyula, Satranç ve Şövalye, 19 Numaralı Koltuk" kitaplarının yazarından.


Hani tanıtımı çok yapılıp okuyunca bu muymuş dediğiniz kitaplar olur (Tanrının Unutulan Çocukları ve Düğümlere Üfleyen Kadınlar Gibi bana göre tabi ), bir de Ağlatan gibi yazarını daha önce hiç duymadığınız acaba nasıldır diye düşündüğünüz ve 1 günde merakınızdan ölerek bitirip vay be dediğiniz kitaplar vardır, işte Ağlatan o kitabın ta kendisi.

Dün sabah kitabı okumaya başladım ve bu sabah bitti.

Hikayenin başlangıcından itibaren hep merak içindeydim.

Acaba ne olacak bundan sonra ne gelişecek diyerek çevirdim sayfaları.

Ta ki son sayfaya gelip de kitap bitince süperdi diyinceye kadar.

Mehmet Damlacı ünlü bir gazeteci ve tatile çıkmak üzere.

 Tam valizini almış, yola çıkmak üzereyken telefonu çalıyor ve açmak istemese de telefonu açıyor.

Mehmet’i bir göreve göndermek zorunda olduğunu açıklıyor patronu ama

Mehmet buna itiraz edemiyor.

Yola koyuluyor ve yanlış bir yola girdiğini fark etmesi uzun sürüyor.

 Geri dönmektense karnını doyuracağı ve kalabileceği bir yer aramaya başlıyor.

Tam Çoraklı diye bir yere gelmişken 3 adamla karşılaşıyor.

Onlar ileride bir han olduğunu söylüyorlar ve Mehmet koyuluyor yola.

Yolda giderken bir ışık dikkatini çekiyor ve bunun bir deniz feneri olduğunu anlıyor.
Nevşehir de Çoraklı denen denizi olmayan yerde ne işi var deniz fenerinin?

Gazeteci ya bir merak alıyor Mehmet’i ve hana varır varmaz bunun peşine düşüyor.

Asıl olaylar bundan sonra başlıyor.

Dedim ya uzun zamandır şöyle akıcı elimden düşüremeyip bir günde bitirdiğim bir kitap okumamıştım ta ki Ağlatan’a kadar.

Daha önce okumadığım bir yazar olduğu için üzüldüm. Erol Çelik'in ilk alışverişimde kitaplarını mutlaka alacağım.

Kesinlikle ve kesinlikle tavsiyedir.


Robin Sloan-24 Saat Açık Kitapçının Sırrı Bitti..




Sayfa Sayısı: 320
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Trend Yayınevi


Bu raflarda aradığınızı bulmanıza nasıl yardımcı olabilirim?

Ekonomik kriz yüzünden işinden olan Clay Jannon için her şey bu soruyla başlıyor. Kendini bir anda Bay Penumbranın 24 Saat Açık Kitapçısında tezgâhtarlık yaparken bulan Clay, kısa sürede bu dükkânda bir gariplik olduğunu keşfeder. Zaten "24 Saat Açık Kitapçı" ne demek ki? Gecenin bir yarısı garip kitaplara "ihtiyaç" duyan müşterileriyle bu müşterilerin kaydını en küçük ayrıntısına kadar tutan Penumbra bir şeyler saklıyor olmalı. Tüm bu sorulara cevap arayan Clay (birazcık da arkadaşlarının yardımıyla) hayatını değiştirecek bir serüvene atılıyor. Tozlu kitaplarla son teknolojiyi bir araya getiren, bambaşka insanların yollarını kesiştiren bu serüven sonunda herkesi Penumbranın kitapçısından çok daha uzaklara götürüyor.

Peki, ya siz? Göründüğünden çok daha büyük bir sırrı çözmeye hazır mısınız?

18 ülkede 15 dile çevrilen sürükleyici bir hikâye.

"Sloanın kitabı, okuyucuyu gizli bir tarikat, yeraltı odaları, kara cübbeli müritler ve deşifre edilemeyen kitaplarla dolu yüksek tempolu bir maceraya sürüklüyor."
-New York Times-

"Her şeyin San Fransiscodaki küçük bir kitapçıda başladığı eğlenceli bir gizem, aşk ve macera hikâyesi. Ölümsüzlüğün sırrını araştıran bir masal."
-Barnes & Noble-

"Kahraman; anlatım tarzı, zekâsı, hazır cevaplılığı ve uyanıklığıyla kitabı sürükleyici kılıyor. Tıpkı yeni çıkan bir iPhoneun parlak ekranı gibi."
-Washington Post-

"24 Saat Açık Kitapçının Sırrı, dijital devrimin getirdiği değişiklikleri merak eden herkes için okumaya değer bir kitap."
-Boston Globe-


Kitap kardeşliği Mart Ayı kitabı olarak bu kitap seçilmişti ve hem konusu hem de adıyla çok ilgimi çekmişti açıkcası ama maalesef beklediğim kadar sürükleyici değildi.

Ekonomik krizden dolayı işini kaybetmiş olan Clay ne iş olursa çalışırım mantığında iş ararken kendini birden  Penumbra’nın 24 saat açık kitapçısında bulur.

Kitapçıda Penumbra, Oliver ve Clay çalışmaktadır ve Clay’in mesaisi gece yarısından sabah 6 ya kadardır.
Kitapçının bu kadar saat açık kalmasının garipliği bir yana Clay’in dokunmaması gereken bazı kitaplar vardır ki bunları sadece özel kimliğe sahip kişiler alabilmektedir.
Ama Clay dayanamaz ve o kitapların esrarını çözmeye karar  verir.

Evet buraya kadar her şey çok meraklandırıcıydı ama Google kısmına falan girmeye başlayınca sıkılmadım desem yalan olur.
Hele de Clay’in bu kadar çabuk esrarı çözmesi ve kitabın sonunun böyle bitmesi bende hayal kırıklığına neden oldu.
Nedense bu ara şöyle akıcı bir kitap okumuyorum diye düşündüm bu kitabı okurken ki 15 Martta bitmesi gerekirken ben 19 Martta bitirdim.
10 gün elimde süründü.
Ne alın ne de almayın diyemeyeceğim benim de çok kararsız kaldığım bir kitaptı..


19 Mart 2014 Çarşamba

Doğukan Doğan-Adını Şiir Koydum Şiir Kitabı





Her Aşk, 
Özünde bir ağaca benzer. 
Ona bakarsan koca bir çınar olur, 
Bakmazsan fidanken solup gider. 
Aşk senden çok şey değil, 
Biraz güneş biraz da su bekler. 
Aşkta güneşi sevgi, 
Suyu ise şiir temsil eder… [D.D] 




Doğukan Doğan internette şiir kitabını yayınlamış bir şair. 

Şiir kitabına “Adını Şiir Koydum Adını” vermiş.

Uzun zamandır şiir okumamıştım ve Doğukan Doğan’ın kitabı aklımdaydı. 

Hazır Bahar Okuma Şenliğindeki kitaplardan biri şiir kitabıyken hemen okudum bitirdim.

Şiir kitabı 34 tane şiir içeriyor. 
Şiir okumaktan pek hazzetmesem de Doğukan Doğan’ın kitabını severek okudum. 
Eğer siz de okumak isterseniz linkler aşağıda :)

Buradan ya da buradan . Keyifli okumalar :)



Adını Şiir Koydum
Doğacak çocuğumun Adını Şiir Koydum,
Göbek adını ise AŞK…
Sadece sanaydı.
Birbirini kovalayan milyonlarca cümlenin içinde bulunduğu,
Üzerine çay dökülüp sararmış binlerce kâğıt.
O cümlelerin içinde ki ben olmayan bütün senli kelimeler.
Kelimeler içinde ki ikili, üçlü ya da AŞK gibi tekli heceler ve
O heceler içinde ki tüm sesli ila sessiz harfler.
Sanaydı sadece, sen gitmeden önce.
Ama Şiir doğmadan çok önce sen gittin.
Sen gittikten az sonra da;
Aklım Şeylerle Kurcalandı,
Asabım Şarkılara Kızdı,
Ayrılıklar Şehirlerden Kaçtı,
Ağaçlarımı Şaibeli Kestiler,
Aklarımı Şuursuzca Kirlettiler,
Anlamlandırdıklarımı Şartlandırıp Küçülttüler,
Ağlarken Şemsiyelerimi Kapattılar,
Atlıkarıncamı Şekerlerle Kandırdılar,
Aslımı Şefkatle Kırdılar.

Daha sonra;
Aniden Şenlendi Kadehlerim,
Ardından Şaşırdı Kalbim,
Aslında Şifaydı Kelimelerim.
Biliyor musun?
Ben hiçbir zaman gitmeni gelmenden daha çok istemedim.
Şimdi anlıyorum.
Meğer hiçbir zaman doğmayacak,
Doğsa da benim olmayacak çocuğumun Adını Şiir Koymuşum,
Göbek bağını kesmeden de AŞK olsun istemişim.
Giderken gözleri yerine,
Göbeğinden öptüğüm kişiden doğacak çocuğumun göbek ismini.
Ayrıca, yaşadığım tüm hayatıma da anlamla yüklemişim.

Belki bilerek belki de bilmeyerek bu üç harflik tek heceyi…