12 Aralık 2014 Cuma

Vefa Enver-Aşık Kim Bitti...









Nehir; yirmi iki yaşına kadar ikiz kardeşi Irmak'ın ihtişamlı varlığının gölgesinde kalmış, sade ve duru güzelliğine tezat duygusal ve karmaşık kişiliğe sahip bir genç kız… "Biliyor musun, senin vakti gelince açacak bir gonca olduğunu düşündüm hep ve bence artık vakti geldi, Nehir. Bunu daha fazla uzatmanın anlamı yok. Kendine güvenmeli ve tüm güzelliğinle açmalısın. Ayrıca titreyip durmaktan da vazgeç. Bırak karşındakiler titresin."O iflah olmaz bir hayalperest, umutsuz bir romantik. Mükemmel erkeği bekleyecek kadar saf olmasa da, kendi için mükemmel olanı bekleyecek kadar inatçı ve kararlı…

Bakışlarını gökyüzüne çevirip, umutla parlayan aya baktı. Ve kendi kendine mırıldandı. "Acaba bir gün kendi peri masalımın başrolünü oynayacak mıyım?" Fakat konu erkekler, daha doğrusu Mert olduğunda, tam anlamıyla inatçı ve sivri dilli cadının teki oluyor…"Ne kadar edepsizsiniz, Mert Bey!" "Elimde değil Nehir Hanım, sizi görünce edepli halimden eser kalmıyor!"

Mert; istediğini elde etmeye alışmış, genç, hırslı ve başarılı bir iş adamı. Aşka inanmayıp, evliliği aileler arasında bir çeşit iş anlaşması olarak görüyor... Evlilik, Mert için görevden başka bir şey olmayacaktı. Asla aşk evliliği yapmayacağını biliyordu. Zamanı geldiğinde, çıkarları doğrultusunda en uygun seçimi yapacağından şüphesi yoktu. Yine de önünde Nehir'e doyacağı uzun bir süre vardı. O, âşık olduğu kadına sahip olmak için her şeyi göze alabilecek derecede çılgın, ama onunla evlenmek istemeyecek kadar katı mantıkla hareket eden bir erkek…

"Ah, yani âşık olacak kadar özelim ama evlenecek kadar değil. Öyle mi? Neden? Yeterince zengin olmadığım için mi?" Mert'in Nehir'den vazgeçmeye niyeti yok. Nehir'in ise mükemmelden daha azına razı olmaya… Aşk, tutku, iniş ve çıkışlarla dolu bu ilişkideki çekişmeleri sonlandıracak hangisi olacak dersiniz? Aşk mı, mantık mı?

Vefa Enver kitaplarında aşk olmazsa olmaz .
Zaten bu yüzden su gibi akıp bitiyor hemen.
Bu kitapta da Nehir ve Mert’in aşk hikayesine tanık oluyoruz.
Nehir hep ikiz kız kardeşi Irmak’ın gölgesinde kalmış Çirkin Ördek Yavrusu misali hiç güzelliğinin farkına varamamış. Ta ki Mert ile karşılaşana kadar.
Ama her ne kadar Mert onu ikna etmeye çalışsa da Nehir’i ikna etmek pek kolay değil. Çünkü Mert bile ikna olmamış ki hala.
Severek okudum. Kesinlikle tavsiyemdir.

“Yeni yıla benimle öpüşerek girdin. Bu ne demek biliyorsun değil mi?”
“Yılın geri kalanında kendimden tiksineceğim anlamına mı geliyor?” diye karşılık verdi Nehir ters olmaya çabalayarak.”


Yüzünde ciddi bir ifade ile Nehir’e biraz daha yaklaştı.  “Sandığın gibi seninle gönül eğlendirmiyorum.” Nehir imalı bir biçimde güldü. “Demek evlenmeyi düşünüyorsun?” “Elbette hayır! Ne münasebet. Daha birbirimizi bile tanımadan…” “Ah, yani âşık olacak kadar özelim ama evlenecek kadar değil. Öyle mi? Neden? Yeterince zengin olmadığım için mi?”

“Yüzündeki harika gülümseyişin nedeni olduğumu düşünerek fazla mı ukalalık etmiş olurum?” Nehir gülümsediğinin farkında bile olmadığı için şaşkınlık dolu bir kahkaha attı. “Gülümsüyor muyum?” “O zaman nedeni kesinlikle benim! Ne yazık ki ciddi bir biçimde hastalanmışsın.” “Hastalık mı?” diye tekrarladı Nehir merakla kaşlarını kaldırarak. Mert her zamanki gibi bembeyaz dişlerini göstererek sırıttı. “Evet, bana hasta olduğunun farkında değilsen bile yakında öğreneceksin tatlım.” “ Ukalasın, hem de çok!” “Ve sen bundan zerre kadar rahatsızlık duymuyorsun, hem de hiç!”

Uyku… Evet, uyku en büyük dostuydu bu aralar. Çünkü uyurken ne özlem, ne kırgınlık, ne de kalp acısı kalıyordu.



Asude-Dikkat! Aşk Çıkabilir Bitti..










Birbirlerinden nefret eden iki insandı onlar… Ama evlendiler! Uslanmaz bir asosyal olan İlkim'in hayatındaki tek amaç başarılı bir bilim kadını olmaktır. Onun modayla, makyajla işi yoktur ve gözlüğünün ardındaki dünyada ders notlarıyla mutludur.

Evlenmek için hayallerinin profesörünü beklerken, karşısına tehlikeli, kaba, bilimden anlamayan, öfkeli bir işadamı çıkar. Martin Turner… Bu Amerikalı adamla asla evlenmemesi gerektiğini bilse de, muhteşem kariyerinin anahtarının onun ellerinde olması işleri rayından çıkaracaktır. Genç kız, ilk andan beri koşarak kaçmak istediği bu yakışıklı ve karanlık adama, hayatının tüm ideallerini çiğneyerek tutkuyla çekilirken, ilk kez gerçek bir kadın gibi hissetmeye başlar.

Ve genç adam, gizli çıkarları uğruna evlendiği bu kızı Amerika'ya götürdüğü gün ondan kurtulma planları yaparken, sessiz karısı hayatının merkezine yerleşir. Aşk, nefreti gölgesi gibi takip ederken, bu nefretten bir aşk doğabilir mi? Peki ya sırlar açığa çıktığında gerçek aşk yalanlara direnebilir mi?

Asude olur da bu yorumu okursan tek bir sözüm var sana kalemine sağlık :)

Nasıl yazıyor, nasıl bir anda kitaplarında kendine bağlıyor anlayamadığım ve anlatamadığım yazarlardan biri Asude.

İlk okuduğum kitabı Pabucumun Ajanından sonra ki onu da çok beğenmiştim, bu kitabını da büyük bir merakla okudum.

İlkim ve Martin.

Asude nasıl yapıyor nasıl başarıyor bilmiyorum ama sizi bir anda karakterlere körü körüne bağlıyor ve olaylar zincirinde acaba şimdi ne olacak diyerek kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.

Üstüne bir de bunu yan karakterle destekliyor ve daha da bağlanıyorsunuz hikayeye bu şekilde.

İlkim ve Martin kadar çok sevdim Mary ve Seth’in hikayesini.

Şimdi Pabucumun Ajanı-2 yi okuyorum ve en az Dikkat Aşk çıkabilir kadar güzel.

Kesinlikle tavsiyemdir.








G.A. Aiken-Ejderin Büyüsü Bitti..








Bana baktığınızda ne gördüğünüzü biliyorum. Dünyanın en güçlü iki ejderha soyundan doğan, çekici ve tatlı dilli bir kadın. Bu durum, bana ilgi duyan herhangi birini kuyruk mesafesinde tutabilmem için, en sağlam savaş zırhlarından bile daha güçlü bir kalkan yaratıyordu. Ta ki onunla karşılaşana dek. Issız Kuzey Elleri'nden gelen savaşçı, büyücü ve barbar savaş beyi, Kurnaz Ragnar. Ragnar ondan öncekilerin aksine, parmak ısırtan çekiciliğim ve çarpıcı gülümsememe teslim olmayı reddediyor. Yavan, faydasız ve her ne kadar cinlerimi tepeme çıkarsa da, aptal biri olduğumu düşünüyor ve beni başından savmaya çalışıyor.

Ama ben hiçbir erkeğin beni görmezden gelmesine izin vermeyeceğim. Ona insafsızca sataşmam, işkence etmem ve en sonunda, yani tuzağım tamamlandığında, onu dizlerinin üzerine çöktürmem için beni tahrik etmekten çekinmeyen şu Kurnaz Ragnar, pek yakında değerimin, yeteneklerimin ve güçlü irademin farkına varacak. Hem de zor yoldan.

Bayılıyorum bu ejderlere :)

Daha önceki yorumlarımda da yazmıştım ki kendileri burada


Yorumlarına buralardan ulaşabilirsiniz.

Ejderler tam da vampirlerden sıkıldığım bir zamanda ilaç gibi gelmişti ve diğer 3 kitapta ejder ailesinin üyeleriyle tanışmıştık.

Bu kitapta daha çok Keita ve Ragnar ‘ın hikayesini okuyoruz.

Keita , Ragnar 'ın babasının esiriyken kader onları yol arkadaşı olmak zorunda bırakıyor.

Yok bunlar hiç anlaşamaz. Aralarında kesinlikle aşk olamaz derken zamanlar birbirlerini tanıdıkça olaylar daha da güzelleşiyor.

Kitabın sonunda ailesinin yanına dönen Keita da tekrar ejder ailesinin bireylerini okuma şansı veriyor.

Her yorumun sonunda yazdığım gibi eğer vampirlerden sıkılan varsa mutlaka bu seriyi okumaya başlasın.

Seni kızdırmak istememiştim
Bu bir özür mü?
Hayır, diye itiraf etti Ragnar. Değil.
Sen feci derecede … sinir bozucu bir adamsın.
Öyle derler.



Fatma Erdek-Erken Rüya Zamanlar Bitti..







Yarım kalan aşklar, tamamlanmamış cümleler gibidir. Bir hıçkırığa düğümlenmiş itiraflar, bastırılmak zorunda kalınan hevesler, gönderilmemiş, hatta kaleme dahi alınmamış, yürekten yüreğe yazılan mektuplar, saklanmış duygular, beklenmedik bir veda, zor anlar, zor yıllar…

Ayrılık…
Oysa, söylenecek ve yaşanacak ne çok şey vardı daha. Aradan geçen yıllar, onların aşklarını güçlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Birbirini kıyamete kadar sevmek için yaratılmış olan Eser ve Nehir için de, cümle tamamlanmamıştı henüz.

Sağ elimle kalbimin üzerine dokundum. Sanki gerçekten de var olan bir yaraya değiyordum. Yavaşça, usulca, aşkla… Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez, en laf anlamaz yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser oturmuştu oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.

Sen hep oradaydın Nehir. Gittim sandığında bile ben seni bırakmadım. Yumdum avuçlarımı, sakladım sıcaklığını… Kader bu, biliyorum. Bu, elinde değil insanın. Sevdaların her biri birbirinden farklı. İçerikleri, derinlikleri, hissetme şiddetiyle doğru orantılı. Benimki bir depremdi, bir iç sarsıntısı. Bir vurgun, bir kalp yarılması. Seni gördüğüm gün başladı. Her yaşımda, her yılımda azalır sandım, umdum ama olmadı.

Fatma Hanım’ın okuduğum ilk kitabı ama son olmayacağı kesin.

Kalemi o kadar yumuşak ve akıcı ki kitabın nasıl bittiğini anlamadım.
Hem karakterleri işleyişi hem de dili o kadar sade ki bu da Fatma Hanımın en sevdiğim özelliklerinden biri oldu.

Bu ara o kadar çok Türk yazar türedi ama aralarından gerçek kalemleri bulup okumak çok keyifli ve Fatma Erdek de bunlardan biri oldu benim için.

Kitapta Eser ve Nehir’in hikayesini okurken yeri gelecek çok kızacak yeri gelecek çok ama çok sevineceksiniz.

Eğer siz de henüz Fatma Erdek ile tanışmadıysanız en kısa zamanda tanışmanız tavsiyesiyle sevgili okuyucu.


 Özlediğim en uzak sıla, sakladığım en değerli anıydı o. Ne yaparsam

 yapayım, Eser 'in gönlümdeki izi silinmiyordu.


Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez, en laf anlamaz 

yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser oturmuştu 

oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.

Ağlama Nehir. Beni anlamış, beni aramış, beni özlemiş gibi ağlama.

 Beni beklemiş, şimdi kavuşmuş gibi sarılma. Özlem yaşları değil ki 

bunlar. Bu, bir kavuşma değil. Çok oldu ben gideli, sen beni 

 unutalı.Çok sular aktı. Çok mevsimler yaşandı, bitti. Kaç bahar, kaç

 yaz, kaç kış. Farkında değil misin, Nehir? Üzerimizden sadece yıllar

 değil, gençliğimiz geçti.



21 Kasım 2014 Cuma

Gayle Forman-Eğer Yaşarsam Bitti...



Sıradan bir günde...
On yedi yaşındaki Mia, bir genç kızın isteyebileceği her şeye sahiptir: sevgi dolu bir aile, ona âşık bir erkek arkadaş, müzik ve olasılıklarla dolu parlak bir gelecek...
... bir saniyede her şey değişir...
Bir sabah ailesiyle yolculuğa çıkan Mia'nın hayatı bir anda altüst olur. Kendini, kaza geçirdikleri arabanın enkazından yaralı bedeninin çıkarılışını izlerken bulan genç kız, parçaları yavaş yavaş birleştirince neler kaybettiğinin ve geride bıraktıklarının farkına varacaktır. Hayat ve ölüm, mutlu bir geçmiş ve bilinmezliklerle dolu bir gelecek arasındaki ince çizgide yürüyen Mia, bir günde hayatının en önemli seçimini yapmak zorunda kalacaktır.
Eğer Yaşarsam, aşkın gücünün, ailenin gerçek anlamının ve yaptığımız seçimlerin dokunaklı hikâyesi…

"Fazlasıyla dokunaklı."
Publisher Weekly

"Okuyucuyu aynı anda hem hüzünledirip hem de umutlandıracak, dokunaklı ve düşündürücü bir roman."
Romantic Times

"Yürek burkan, muhteşem bir hikâye."
NPR's The Roundtable

"Acımasız ve güzel. Bu düşündürücü hikâye, kitabı bitirdikten sonra uzun süre aklınızdan çıkmayacak." School Library Journal

"Gençlerin yanı sıra yetişkinler de Forman'ın bu muhteşem romanına bayılacak."
VOYA

"Hüzünlü, mükemmel yazılmış bir hikâye. Sizi kesinlikle ağlatacak."
San Jose Mercury News

"Harika bir roman."
Los Angeles Times

"Etkileyici bir roman... Forman, unutulmaz karakterler yaratıp kalbimize dokunan ve gözlerimizi dolduran sürükleyici kitaplar yazmakta usta."
Buffalo News

"Mükemmel yazılmış."
Entertainment Weekly

"Eğer Yaşarsam, aşk ve trajediyle dolu."
Sacramento Bee


Ben bu kitabı sevemedim maalesef.

Normalde bu tarz kitapları severek okurum ama bu kitap nedense beni bir türlü hikayeye çekemedi.

Sanki okurken hep birşeyler eksik kalmış gibiydi.

Çok kalın bir kitap değil ama sanki olay örgüsünde kopukluklar vardı ve ben bundan dolayı bir türlü konsantre olamadım.

Genelde seri kitaplarını sipariş ederken tüm çıkanlarını almaya çalışırım ki meraktan ölmeyip devamını hemen okuyayım diye ama bu kez öyle olmadı.

Kitap sevsem de sevmesem de yarım bırakamam.

Ama elimde sürünür günlerce.

Bu da elimde süründü süründü en sonunda bitti.

İkinci kitap şu an okuma listesinde sonlara yakın.

Belki siz seversiniz kim bilir.



W. Grace Tugend-Sende Tanrıyı Gördüm Bitti..



Avrupa'nın göbeğinde bir fakirhane ve orada herkesten habersiz verilen bir yaşam mücadelesi.

Hukuk Fakültesi okuyan Belinda Suzan'ın intiharına açılan ilahi pencere.

4 Bin Yıllık gizli örgütün Dünya'ya uzanan ahtapot kolları.

Günahkâr Mary'nin canını dişine takarak verdiği amansız savaşı ve Ranier'a karşı hissettiği tarifi imkânsız aşkı.

Sırlar bir bir deşifre olurken Mary, her geçen dakika, biraz daha İlahi güce teslim oluyordu. Bir seçim yapmak zorunda. Zaman daralıyor…

Hristiyanların görmek istemediği, Yahudilerin imha etmek için peşinden koştuğu 15 yıldır YASAK KİTAP. Yaratılıştan günümüze uzanan akıl almaz bir serüven.

Yazarın okuyuculara notu;
Yasaklandım, yasaklarla yıllarca yaşadım. Her çırpınışımın ağır bir bedeli oldu. 4,5 yıl tek hücrede hapis yattım. Kendi adıma bir e-mail dahi almam kısıtlandı. Şimdi siz değerli okuyucularıma ulaşabilmenin ümidi içerisindeyim. Beni bu konuda yüreklendiren 'Yasaklar çiğnenmek içindir' diyerek, alfabetik harflarle değil tamamen rakamlardan oluşan bir dil kullanarak benimle iletişime geçen 'Adı Gizli' dostuma teşekkür ederim. Bu konuda karşılık beklemeksizin yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum. Siz bu notu okurken o eminim hala yoğun bir emek sarf ediyor. Ben ise sizlerle tanışacağım anı heyecanla bekliyorum. Sevgilerimle Grace Tugend

Şimdi ben bu kitaba ne yazsam diye 5 dakikadır ekrana bakıyorum ama ne yazacağımı bilemedim!

Ama yanlış anlaşılmasın kitabı çok beğendiğimden ne yazacağımı bilmiyorum.

Kitap Tanrıdan gelen bir mektupla başlayarak zaten merak seviyenizi üst noktaya çıkarıyor daha sonrasında gelişen olaylar, karakterler kısaca herşey kitabı elinizden bırakmamanıza neden oluyor.

Bir noktadan sonra kitabın sonunu o kadar merak ediyorsunuz ki okuma hızınız 2 hatta neredeyse 3 katına çıkıyor. Evet işte ben tam da bunları yaşadım.

Kitap da İslamdan bolca söz edilmesi.

Osmanlı Devletinden ve Kurtuluş Savaşından da bolca bahsedilmesi kitabı güzel hem de merak uyandırıcı kılan diğer etmenlerden sadece bir kaçı.

Dedim ya kitabı anlatacak söz bulamıyorum :) Çünkü hem çok beğendim hem de çok şaşırdım.

Ancak dikkatimi çeken bir nokta oldu kitabı yabancı sitelerin hiçbirinde göremedim. Yasaklı olduğundan mı acaba?

Neyse ben daha fazla uzatmayayım anlatacak söz de bulamadım zaten başka iyisi mi siz bir an önce alın ve okuyun.


















David Kessler-Kim Olduğunu Biliyorum Bitti..



Ölüm cezası istemiyle yargılanan Chuck Burrow'un annesi, California valisine, oğlunun idam cezasının kaldırılması için son bir şans verilmesi konusunda ısrar eder. Avukat Alex Sedaka, vali kendisine Bayan Burrow'un tavsiyesini dinleyeceğini bildirdiğinde çok şaşırır.

Bu sayede müvekkilini idamdan kurtarmak için eline mucizevi bir fırsat geçmiştir. Önünde sadece on beş saati vardır ve bu indirim hakkı için Burrow'un cesedi nereye gömdüğünü itiraf etmesi ve cesedin bulunması yeterlidir. Öte yandan Burrow masum olduğunda ısrar etmekte ve hatta kendisini ihbar edenin de sözde katili olduğu kızın ta kendisi olduğunu söylemektedir.

Sedaka, kendisini hem gerçeği açığa çıkarmak için iz peşinde, hem hukukun sınırlarını zorlamak için adalet mercilerinin arasında, hem de büyük bir kumpasın içinde bulur.

Mahkeme salonlarını, adalet sisteminin sorunlarını ve yanlışlarını anlatırken kurduğu akıl almaz öykülerle polisiye edebiyatta devleşen David Kessler ile tanışmaya hazır mısınız ?

John Grisham, Scott Turow, Harlen Coben gibi ustaların izinden giden yazar, her satırında devleşiyor…

Alex Sedaka, yeni kahramanınız olacak… 

Muhteşem! İlk defa Alex Sedakayı tanımama rağmen kesinlikle çok sevdim.

Olay kurgusu, işlenişi, karakterler hepsi sanki gerçek dünyadan ve kitabı okurken siz de olayın içindeymişsiniz gibi bir duygu oluşturuyor.

Kitaba başladım ve bir de baktım ki 150.sayfaya gelmişim, okudukça merakım arttı ve bitirmeden elimden bırakamadım, öyle şaşırtıcı bir sondu ki benim için birkaç gün aklımdan çıkaramadım.

Bol gizem dolu , heyecan dolu muhteşem bir kitaptı. Alex Sedaka 'ya bayıldım. Yazarın anlatımı o kadar güzel  ve akıcı ki kitabın nasıl bittiğini anlamadım.

David Kessler ile daha yeni tanıştım ama Alex Sedaka romanlarının devamını mutlaka okuyacağım.

Kesinlikle tavsiyemdir…




Sarah Jio-Yağmur Sonrası Bitti..



II. Dünya Savaşı'nın tam ortasında yaşanan yasak aşk ve işlenen korkunç bir cinayet...

Umut tükenmiş gibi görünse de ikinci şans her zaman vardır... Ya yoksa?

Anne Calloway ne kadar çabalasa da yetmiş yıldır peşinden gelen anıları bir türlü aklından silemiyordur. Bora Bora Adası'ndan adına gelen gizemli bir mektup ise adeta kapanan yarasını yeniden açar.

1942 yazında, II. Dünya Savaşı'nın en hararetli zamanında Bora Bora Adası'nda görev almak için orduya hemşire olarak katılan Anne, genç, güzel ve nişanlı bir kadındır. Ancak orada hiç hesap etmediği bir durumla karşılaşır. Aşk… Kalbini tutkuyla dolduran, yakışıklı asker Westry Green'e karşı koyamaz. Kısa sürede aşkları, adadaki amber çiçekleri gibi filizlenirken, sazdan çatısı olan bir bungalovun altında gizli bir dünyayı paylaşırlar. Ta ki bir gece tüyler ürperten bir cinayete şahit olana kadar... Savaş rüzgârıyla ayrı yerlere savrulan çift, bir daha asla bir araya gelemez. Peki Anne, onca sene sonra çıkagelen bu mektubun izinden gidip taşıdığı vicdan azabını sonlandırabilecek midir?

Ya siz, araya zaman, mekân, kişiler girse de gerçek aşkın peşinden gitmeye cesaret edebilir misiniz?
Mart Menekşeleri ile gönüllere taht kuran Sarah Jio'dan muhteşem bir başyapıt... Yağmur Sonrası ile tutkunun zaman tanımayan öyküsünü okurken, gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız.

"II. Dünya Savaşı'nda Pasifik'in tam ortasında kalan, yürek burkan muhteşem bir aşk hikâyesi."
Kristin Hannah

Bu kadın ne yazsa okurum diyenlerden misiniz siz de yoksa?
Ben öyleyim açıkcası.

Öyle bir yazıyor ki bence sizi daha ilk sayfalarda hikayenin içine çekiyor ve bir an bile o merak duygusu yok olmuyor.
Ta ki kitap bitene kadar.

Şimdiye kadar ki tüm kitaplarını okudum ama en çok Yağmur Sonrasını beğendiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim.

Eğer henüz Sarah Jio okumadıysanız hemen okumaya başlasanız iyi olur :)