Yarım
kalan aşklar, tamamlanmamış cümleler gibidir. Bir hıçkırığa düğümlenmiş
itiraflar, bastırılmak zorunda kalınan hevesler, gönderilmemiş, hatta kaleme
dahi alınmamış, yürekten yüreğe yazılan mektuplar, saklanmış duygular,
beklenmedik bir veda, zor anlar, zor yıllar…
Ayrılık…
Oysa, söylenecek ve yaşanacak ne çok şey vardı daha. Aradan geçen yıllar, onların aşklarını güçlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Birbirini kıyamete kadar sevmek için yaratılmış olan Eser ve Nehir için de, cümle tamamlanmamıştı henüz.
Sağ elimle kalbimin üzerine dokundum. Sanki gerçekten de var olan bir yaraya değiyordum. Yavaşça, usulca, aşkla… Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez, en laf anlamaz yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser oturmuştu oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.
Sen hep oradaydın Nehir. Gittim sandığında bile ben seni bırakmadım. Yumdum avuçlarımı, sakladım sıcaklığını… Kader bu, biliyorum. Bu, elinde değil insanın. Sevdaların her biri birbirinden farklı. İçerikleri, derinlikleri, hissetme şiddetiyle doğru orantılı. Benimki bir depremdi, bir iç sarsıntısı. Bir vurgun, bir kalp yarılması. Seni gördüğüm gün başladı. Her yaşımda, her yılımda azalır sandım, umdum ama olmadı.
Ayrılık…
Oysa, söylenecek ve yaşanacak ne çok şey vardı daha. Aradan geçen yıllar, onların aşklarını güçlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Birbirini kıyamete kadar sevmek için yaratılmış olan Eser ve Nehir için de, cümle tamamlanmamıştı henüz.
Sağ elimle kalbimin üzerine dokundum. Sanki gerçekten de var olan bir yaraya değiyordum. Yavaşça, usulca, aşkla… Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez, en laf anlamaz yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser oturmuştu oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.
Sen hep oradaydın Nehir. Gittim sandığında bile ben seni bırakmadım. Yumdum avuçlarımı, sakladım sıcaklığını… Kader bu, biliyorum. Bu, elinde değil insanın. Sevdaların her biri birbirinden farklı. İçerikleri, derinlikleri, hissetme şiddetiyle doğru orantılı. Benimki bir depremdi, bir iç sarsıntısı. Bir vurgun, bir kalp yarılması. Seni gördüğüm gün başladı. Her yaşımda, her yılımda azalır sandım, umdum ama olmadı.
Fatma
Hanım’ın okuduğum ilk kitabı ama son olmayacağı kesin.
Kalemi
o kadar yumuşak ve akıcı ki kitabın nasıl bittiğini anlamadım.
Hem
karakterleri işleyişi hem de dili o kadar sade ki bu da Fatma Hanımın en
sevdiğim özelliklerinden biri oldu.
Bu
ara o kadar çok Türk yazar türedi ama aralarından gerçek kalemleri bulup okumak
çok keyifli ve Fatma Erdek de bunlardan biri oldu benim için.
Kitapta
Eser ve Nehir’in hikayesini okurken yeri gelecek çok kızacak yeri gelecek çok
ama çok sevineceksiniz.
Eğer
siz de henüz Fatma Erdek ile tanışmadıysanız en kısa zamanda tanışmanız
tavsiyesiyle sevgili okuyucu.
Özlediğim en uzak sıla,
sakladığım en değerli anıydı o. Ne yaparsam
yapayım, Eser 'in gönlümdeki izi
silinmiyordu.
Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez,
en laf anlamaz
yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser
oturmuştu
oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.
Ağlama Nehir. Beni anlamış, beni aramış, beni özlemiş gibi ağlama.
Beni
beklemiş, şimdi kavuşmuş gibi sarılma. Özlem yaşları değil ki
bunlar. Bu, bir
kavuşma değil. Çok oldu ben gideli, sen beni
unutalı.Çok sular aktı.
Çok mevsimler yaşandı, bitti. Kaç bahar, kaç
yaz, kaç kış. Farkında değil
misin, Nehir? Üzerimizden sadece yıllar
değil, gençliğimiz geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder