Emine, omzundan tuttuğu gibi kendisini küvete batırmaya
çalışan katile
çaresizce karşı koymaya, direnmeye çalışıyordu. Elinden geldiğince onu
ittiriyor, tekmeliyordu. Ama
küvetin içinde olması hareketlerini ve
kendini savunmasını da kısıtlıyordu. Var
gücüyle karşı koymasına
rağmen, katilin gücü karşısında direnci yavaş yavaş
kırılmaya
başlamıştı. Küvetin içine zorla batırılmasına ve o kuvvetli ellerinin
baskısına rağmen, suyun içindeki başını zorlukla da olsa dışarı çıkarıp nefes
almaya çalışıyordu. Omuzlarındaki baskı o kadar kuvvetliydi ki,
artık başını
çıkarmaya yetecek gücü kalmadığından, su yavaş yavaş
ciğerlerine dolmaya
başlamıştı. Her çırpınışı daha çok batmasına ve su
yutmasına neden oluyordu.
Ciğerlerine hızla dolan ve kendisine büyük
acı veren suyun yarattığı baskıya
daha fazla direnemedi. Kendisini
saran ve üzerine çöken karanlığın kollarına
çaresizce kayıp gitti.
Yazarın okuduğum ilk
kitabıydı ve inanılmaz sürükleyiciydi.
Sabah saat 8 de elime
aldım ve 11 de bitti.
Uzun zamandır polisiye
kitap okumamıştım ve Gonca Çiftçioğullarının
kitabı hem kapağı hem de arka
kapak yazısıyla ilgimi çekti ve iyi ki
okudum dedirtti.
Özellikle kitabın
sonunda katilin kim olduğunu öğrendiğinizde çok
şaşırıyorsunuz.
Akıcı dili olsun,
olaylar arasındaki bağlantısı olsun, çok fazla ayrıntıya
girmemiş olması olsun
hepsi kitabın artılarıydı bana göre.
Okunması gerekenler
listenizde olması gereken kitaplardan.
Kesinlikle tavsiyedir.
Merak ettim bak şimdi:)
YanıtlaSilListeye eklendi.
Türk yazarladan böyle kitaplar görmek çok gurur verici
YanıtlaSil