Her şey gerçek olmasını istediğin şeyle ilgilidir.
Fenerin ışığı söndüğünde, lanet
köyü sarar.
Cadı dokundu, kara adamlar ağlamaya
başladı.
Buradaki hiçbir kötülük sahipsiz
değildir.
Kan ve barut kokuyordu ağlayan
meyhanenin içi.
Bir cadı ölür, yeni bir cadı doğar,
bunu hiç kimse engelleyemez.
Ağlamak, öfkelenmekten daha ucuz
olmalıydı.
Bir kadın yalvarıyorsa, korktuğu
için yalvarır
ve akıllı bir erkek, hiçbir şeyden
korkmaz.
Türk gerilim yazarı Erol Çelik’in
4. Kitabı Ağlatan, raflarda.
Çorak toprakların ortasında
yemyeşil bir köy. Etrafında hiç deniz bulunmayan ama deniz feneri bulunan bir
köy. Ağlayarak tedavi olan köylüler. Deniz fenerine mahkum yaşlı bir kadın.
Karakterleri birbirlerinden çok farklı bir sürü ayyaş. Topal bir hancı. Asla
sönmemesi gereken ışık. Ruhları kararmış adamlar. Yolu yanlışlıkla bu köye
düşen bir gazeteci. Gerçekleri öğrenmek isterken, gerçek olmasını istediği
olaylara sürüklenen bir gazeteci. Genç bir kızın kaderinde yaşamak isteyen ama
gerçeği kaybeden bir gazeteci.
Erol Çelik yeni kitabında, gerçek
olmasını istediğiniz şeylerin arasında dolaşıyor.
Türk gerilim yazarı Erol Çelik’ten,
Ağlatan.
Erol Çelik, 4. Kitabı, ilk romanı
Ağlatan’la yeniden raflarda. İlginç kapak tasarımı, gerçeklikten bir an bile uzaklaşmadan,
mistik konusuyla, gerilim seven okuyucularının karşısına çıkıyor.
“Her şey gerçek olmasını istediğin
şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir ayyaşın ve dokunduğu kişileri, ağlatarak
rahatlatan yaşlı bir kadının dünyasına düşen bir gazetecinin öyküsüdür bu.
Kendisini, gerçek olmasını istediği
bir dünyanın içinde bulan, hayallerindeki kadından bile güzel bir kızla
karşılaşan bir gazetecinin öyküsünü anlatıyor, Ağlatan. Dev bir avcının
elindeki fenerle aydınlanan bir köyde hapsolmak mı, yoksa buradan çıkmamak için
çırpınmak mı, ilginç olan?
Türk gerilim yazarı Erol Çelik 4.
Kitabı ama ilk romanı Ağlatan’la yine raflarda.
Erol Çelik son romanı Ağlatan’da
sizi fantastik ama tamamen gerçek bir dünyanın ortasına itiyor. Öyle bir yer
geliyor ki, insanları dokunuşuyla ağlatan bir kadına inanıp inanmadığınızı
düşünmekten daha çok, o kadının size dokunup dokunmak istemediğini
düşüneceksiniz. Öyle bir yere gelecek ki tetiği çekip çekmemek sizin
insiyatifinizde zannedeceksiniz. Ve sonunda nerde uyanmak istediğinize siz
karar vermek isteyeceksiniz.
İlginç bir dünyada nefes almak
için, Ağlatan’ı ziyaret edin.
Herkes kendi zalim dünyasını
kendisi yaratır. Erol Çelik, yeni romanında, kendi zalim dünyasıyla karşılaşan
bir gazeteciyi çelişkili bir duruma sokuyor. Yaşamak istediği aşk, olmak
istediği yerde değilse, bu uğurda hangi kaderi feda edeceğinin sınavını
veriyor.
Türk gerilim yazarından, gerçek
olmasını isteyebileceğiniz bir roman, Ağlatan.
Erol Çelik Ağlatan Hakkında
1996 yılında bir öykü yaşamak
istedim. Gerçek olmasını istediğim bir öykü. Kendim hayal edip, o öykünün
içinde olmak istedim. Bu yüzden merak ettim ve merakımın peşinden koştum.
İnanmadığım ama inanmak istediğim bir öykü olsun istedim. Bu yüzden hiç
tanımadığım bir dünyada, hiç tanımadığım insanların yanında olmak, onların
aldığı soluğu hissetmek, onların inandıkları şeyleri kabullenmek istedim.
Bu yüzden o öykünün kahramanı
oldum. O kahraman, benim gibi düşünsün istedim. Ona sadece öykülerde olur
zannettiği bir aşk yaşatmak istedim. Bir cadı masalına inanmasını, o cadının
köylülere yaptığı kötülükleri yaşamasını istedim. Hatta kibrinin kurbanı olup,
kendini cadıdan üstün görmesini, köylülere yardım etmesini istedim.
Hiç deniz olmayan bir yerde, deniz
feneri öyküsüne inanmasını istedim. Hiçbir şey elinde olmasa da,
sahiplenmesini, sanki aklında ürettiği bir dünyadaymış gibi yaşamasını istedim.
“Her şey gerçek olmasını istediğin
şeyle ilgilidir,” diyen yaşlı bir adamın sarhoş gözlerinde, onun anlattığı
öyküyü gerçeğe çevirmesini istedim. O öyküyü gerçeğe çevirip çevirmeyeceğinin
sürüncemesini yaşamasını istedim.
Gerçek olan, yaşlı adamın anlattığı
öykü olmasa da, o öykünün kahramanı olmak istedim. Bunu yapabileceğime
inandığım an, Ağlatan’la yüzleşmeye hazır olduğum andı.
Bu yüzden, ağlamamak için
çırpınmaya hazırdım.
Bu öykünün kahramanı kim diye
sordum kendime?
Bu öykünün kahramanı, Ağlatan’ın
kudretini kıskanıp, onu, kibriyle yok edebilir miydi? Ağlatan’ın bir kadın
olduğunu anladığı an, bu mücadeleye aşkı için girdiği an, sonuçlarına
katlanabilir miydi?
Ne kadar uğraşsa da, gerçek
olmasını istediği bir öykünün kahramanı olabilir miydi?
Bunu öğrenmek bile, beni o öyküyü
yaşamaya zorladı.
Bu yüzden, yaşlı bir kadının
dokunuşunda ağlamak bana cazip geldi.
Beyaz bir deniz fenerinin
gölgesindeki kızın çığlığını duyduğum an, neyin gerçek, neyin hayal olduğunu
öğrenmek istedim. Her attığım adımda, mistik bir öyküyü kucaklamak istedim.
O zaman bu öykünün kahramanı
olmalıydım.
Oldum da.
İşte o zaman, gerçek olmasını
istediğim o mistik öykünün lanetini soluduğumu fark ettim. Fotoğraf
makinesindeki donuk bir kare olarak yaşamayı kabul ettim.
Bu yüzden son sözü koymak istedim
ama son sözü bulamadım. Onun peşinden koştum. Gerçek olmasını istediğim öykümün
peşinden.
Ağlatan der ki, “gerçekler
gözyaşlarınızla yıkanabilir.”
Bence, bu öykü boyunca kimsenin
sizin başınıza dokunmasına izin vermeyin.
Erol Çelik…
tanıtım videosu
Merak ettim şimdi.: 9
YanıtlaSilmerhaba,
YanıtlaSilyeni bir blog olarak, sizlerle tanışmak için bir çekiliş düzenliyoruz.
katılırsanız şeref verirsiniz.
Sevim Koş! 2Kafadar Çekiliş Yapıyor - http://www.2kafadar.com/sevim-kos-2kafadar-cekilis-yapiyor/
merhaba,
YanıtlaSilyeni bir blog olarak, sizlerle tanışmak için bir çekiliş düzenliyoruz.
katılırsanız şeref verirsiniz.
Sevim Koş! 2Kafadar Çekiliş Yapıyor - http://www.2kafadar.com/sevim-kos-2kafadar-cekilis-yapiyor/