Yazar:Ahmet Ümit
Kapak Tasarımı:Utku Lomlu
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları
Kapak Tasarımı:Utku Lomlu
Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları
Arka Kapak
"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"
Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?
"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."
Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.
"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"
Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?
"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."
Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.
"Biri sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi, bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"
böyle bir soru ile başlıyor kitap. bunun nedeni de füg rahatsızlığı yani zaman zaman yaptığını hatırlayamama hastalığı olan müştak'ın cinayetten kendini sorumlu tutmasıyla başlıyor.
daha önce
az da olsa kitapla ilgili yorumumu söylemiştim. ilk defa bir kitabı 25 günde
bitirdim. iyi desem değil kötü
desem haksızlık etmek de istemiyorum. ama bildiğim tek bir doğru var o da Ahmet Ümit okumaya bu
kitapla başlamamın
hata olduğu.
gelelim
kitapta neleri beğenmediğime
ilk olarak
kitabın başlangıcındaki
müştak karakterinin
nüzheti öldürüp öldürmediğini düşünmesi o kadar tekrar edilmiş ki bazı yerlerde huyum değildir ama resmen okumadan atladım.
cinayet
romanı olmasına rağmen daha
çok baş karakter
müştak'ın
psikolojisinden ve şüphelerinden
bahsediyor.
romandaki
cinayet son 25-30 sayfada çözülüyor o da bu kadar kitapta karışıklık olmasına rağmen çok basit bir sebepten işlenmiş olduğu ortaya çıkıyor.
bu arada
kitabı okumayanlara küçük ama önemli bir uyarı kitabı okumayı düşünenler
kesinlikle arka kapağını okumasın :) çünkü kitabın resmen özeti olmuş arka kapak :) tanıtım filmi
değerlendirmem :
tanıtım filmi
bu kitabı yeni çıktığında okumuştum.. paylaşmayı unutmuşum.. hatırlattığınız için teşekkürle öncelikle...arka kapak ile ilgili yorumunuza kesinlikle katılıyorum...
YanıtlaSilmerhaba tavsiyeni dinledim ve ahmet hakanı okumaya bu kitaptan başlamadım:D
YanıtlaSil